9 Temmuz 2012 Pazartesi

MASUM BİR HİS


 GÖKCAN ŞAHİN

“İnsan ancak tüm aynalar yok olduğunda korkusuz bir varlığa dönüşür.”
                        
                                                                                                     Anonim



Korku mu dedin? Korku… Hayaletten falan mı korkmamı bekliyorsun, nedir yani? Korkmam ben öcüden böcüden… Korkmam yüksekten, alçaktan… Korkmam böcekten, örümcekten, itten, kopuktan… Allah’tan bile korkmam ben.
Ben neyden korkarım biliyor musun kardeş?
Espri yapma lan! Üflerim şimdi neyine, o olur! Bak! Bana bak bana, gözlerimin içine. Ben kendimi tutamayıp adam öldürmekten korkarım. Bir gün gözümün kararmasından, açtığımda kendimi demir parmaklıkların arkasında, daracık bir tahta parçasının üzerinde uzanırken bulmaktan korkarım.
Başıma gelmedi değil hani. Bozuk parası olmadığı için benim yüz lirayı kabul etmeyen bakkalın kafasını duvara vurup bayıltmışım mesela. Bak ‘mışım’ diyorum, haberim yok yani. Şimdi bana ters bir laf edersin, başına aynı şey gelir, dikkat et. Korkuyorum işte bak, senin için korkuyorum.
Tamam lan, sakinim ben, niye sakin olmayayım? Etrafta sinirimi bozacak bir şey mi var? Korku meselesi nerden geldi lan şimdi aklına? İyi iyi, doğru dürüst cevap vereyim.
Bak şimdi, ben niye böyle sinirli bir adam oldum biliyor musun? Korktuğum için. Kendim için değil, kızlarım için korktum ben. Anlatmamıştım biliyorum, bir sus da dinle. İkiz kızlarım vardı benim. Zift gibi siyah saçlı, zeytin gibi siyah gözlü; ama tenleri bembeyaz, ışık gibi iki kız. Anneleri doğumda öldü. Onların doğumunda değil, sonraki çocuğun doğumunda, çocuk da öldü anneleriyle beraber. Üçer yaşında iki kız bana kaldı. Daha ilk günden salıncaktan düştü biri. Kafasını yardı. Doktora yetiştirirken diğer kızı parkta unutmayayım mı! Kızı hastaneye bırakıp diğerini almaya dönünce, senin yaşında bir adam kolundan tutmuş götürmeye çalışıyordu.
Adamın ağzını burnunu kırdım tabii, ne yapıcam? Organlarını mı alacaktı, tecavüz mü edecekti; ne yapacaktı şerefsiz, kim bilir?
İşte o gün bir korku peyda oldu bende. Benim görevim kızları korumaktı, hele anneleri yokken daha da iyi korumaktı; becerememekten korktum.
Yaşadım ama ben o korkuyla. Yıllarca yaşadım. Stresten kalbim zayıfladı, nefesim daraldı, nice hastalıklar geldi başıma, ama dayandım. Kızlarımı elin adamlarından, uğursuzundan, kötü yollardan, her bir şeyden korudum. Okula gittiler, peşlerinden ayrılmadım. Sevgilileri oldu, hepsini hacamat ettim, kuyruklarını kıstırıp peşlerini bıraktılar. Onlar benim kızlarım lan, ne sevgilisi, ne flörtü? O flörtü alır, adamın götüne sokar, sonra tüm gücümle üflerim lan ben.
Kızlar beni öğretmenlerine şikâyet etmişler sonra. Dedim gençliktir, kanları kaynıyor, o yüzdendir. Yok lan dövmedim, sadece biraz azarladım. Bir iki tokat işte, ne uzatıyorsun oğlum? Hastanelik etmedik ya. Neyse işte, aldım bunları okuldan. Lise ikide miydiler, sonda mıydılar, öyle bir şey. Aldım karşıma, “Bir daha evden çıkmak yok, hep yanı başımda olacaksınız,” dedim. Baktım söz dinlemeyecekler, odalarına kilitledim.
Haksız mıyım lan! Onları başka nasıl koruyacaktım? Dışarı çıktıkları an her şey gelirdi başlarına. Saf kızlardı zaten, herkese uyarlardı. Sigara da içerlerdi, uyuşturucu da kullanırlardı. Sonra ben ne derdim annelerine öbür tarafta?
Mutlu mutlu yaşadık işte birkaç sene. İyice büyüdüler bunlar. Birkaç kere kaçmaya çalıştılar, ama her seferinde yakaladım. Zarar vermek için değil, onların iyiliği için dövdüm biraz. Birkaç sigara söndürdüm, birkaç yerlerini morarttım altı üstü. Ha bak, bir şeyi kabul edebilirim: kollarına ütü basmam benim de içimi yaktı.
Aha şu kolumdaki iz var ya, kendim yaptım bunu. Onlar feryat figan haykırınca gözümden bir damla yaş geldi, dedim biraz ileri gittim. Gözlerinin önünde kendi koluma da yapıştırdım ütüyü. Harbiden acıtıyormuş meret.
Korkumdan yaptım işte her şeyi. Onlar için korktum ama, kendim için değil. Kapıyı açsam uçup giderlerdi, kendilerini koruyamazlardı. İki dakikada yem olurlardı dışarıdaki akbabalara. Ben bilmez miyim kızlarımı…
Ulan işin tuhafı bir gün gittim bunların odasına, baktım birinin karnı şişmiş. “N’oluyor lan?” dedim.
“Hamileyim baba,” dedi.
“Nasıl hamilesin lan?” dedim. Gözüm kararmıştı. Benden gizli, bir şekilde kaçıyorlar mıydı acaba?
Ağlamaya başladı kız. “Hatırlamıyor musun baba?” dedi. “Sarhoştun.”
Kapıyı çarpıp çıktım. Bir şekilde kaçmışlardı, bir de bana iftira atacaklardı şerefsizler. Alet çantamdan bir kerpeten kapıp döndüm. Karnı şiş olan kızımın kulağını tuttuğum gibi kopardım. Hakkım değil mi lan, hakkım değil mi?
Ben onları korumak için her boku yapayım, besleyeyim, büyüteyim, dışarıda başlarına bir şey gelmesin diye kıçımı yırtayım. Onlar kaçıp gitsinler, hamile kalsınlar, bir de suçu bana atsınlar. Olacak iş mi lan, olacak iş mi? Kızın kulağını koparınca yemin ettirdim. Bir daha bana iftira atmayacaktı. Diğeri zaten hamile değildi, tek kelime etmedi. Etseydi, onun da burnunu çekip alırdım. Ne olacak, güzellik yarışmasına mı katılacaklardı sanki?
Her şey bu korku yüzünden geldi başıma kardeşim, her şey bu korku yüzünden. Bir gece kâbus gördüm. Kızlar odalarından kurtulmuş, ellerinde birer kerpetenle beni kovalıyorlardı. Kaçıyordum, kaçıyordum, bir türlü kurtulamıyordum. Yatakta sıçrar sıçramaz soluğu bunların odasında aldım.
Harbiden yoklardı lan. Meğer kapıyı kilitledikten sonra anahtarı üzerinde bırakmışım. Sarhoştum gene, yoksa yapar mıyım böyle bir hata? Arkadan bir şeyle ittirip yere düşürmüşler anahtarı. Sonra da alıp içeriden açmışlar kapıyı. Baktım dış kapı da açık, kendimi sokağa attım. Ta ilerideydiler, ama görünüyorlardı hâlâ. Birbirlerinin kollarına girmişler, ağır ağır uzaklaşmaya çalışıyorlardı. Hamile olanın karnı burnundaydı zaten, hızlı yürüyemiyordu demek ki. Allah’tan fazla uzaklaşamamışlardı. Kâbus sayesinde uyanmasam… Düşünmek bile istemiyorum.
Evet kardeş, yakaladım. Yakaladığım gibi de kendimi kaybetmişim işte. İki kızımı öldürmekten atmışlar beni içeri. İnanmadım tabii önce. Her şeyi rüya sandım. Komşular görmüş, kızları yakalayıp saçlarından tuta tuta eve sürüklemişim. Sonra da bağırta bağırta öldürmüşüm.
Yav, kendimde olsam yapar mıydım? En fazla birkaç dişlerini dökerdim. O da hakkımdır yani, değil mi? Ben üzerlerine titredikçe, onlar için korkup hastalandıkça yaptıklarına bak.
Sus lan, sen ne anlarsın korkudan!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder